Güvenlik Bağlamında, Risk ve Tehdit Kavramları Arasındaki Farklar Nelerdir ve Nasıl Belirlenmelidir?

What are the Differences between the Concepts of Risk and Threat within the Context of Security and How Should These Differences Be Determined?

Ahmet KÜÇÜKŞAHİN
Dr.Kur.Alb., Harp Akademileri Komutanlığı Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Müdürü.

Sayfa 7 – 40 (34)

Öz
Güvenlik kavramı, günümüzde geniş alanlarda kullanılmasına karsın henüz net olarak tanımı yapılabilmiş değildir. Soğuk Savaş öncesi daha ziyade askeri güvenlik olarak algılanan güvenlik kavramı, soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte daha geniş bir anlam ile nitelendirilmiş ve bu kapsamda siyasi, sosyal, ekonomik ve çevresel konular da kavram içerisine ilave edilmiştir. Güvenlik kavramındaki bu genişlemeye paralel olarak risk ve tehdit kavramları askeri konuların yanı sıra siyasi, sosyal, ekonomik ve çevresel konuları içine alan ve devletin bütün organlarını ilgilendiren bir mahiyet almıştır. Aynı bağlamda güvenlik, pasif yapıdan, sürekli değişen ve takip edilmeyi gerektiren aktif bir yapıya geçmiştir. Güvenliğin, kimin için ve ne kadar olduğuna karar verilebilmesi için, öncelikle güvenlik çalışmasının başlangıç noktasını oluşturan risk ve tehditlerin belirlenmesi gerekmektedir. Risk ve tehditlerin belirlenmesinde en temel etken, yönetimin sahip olduğu yeteneklerdir. Bir konunun tehdit veya risk olması, konunun kendi özelliğinden ziyade onu kabul eden kişi, kurum veya ülkenin kendi yetenek ve kabiliyeti doğrultusunda algılamasına bağlıdır. Güvenlik, istihbarat unsurları, silahlı kuvvetler, diplomatlar, polis/jandarma/özel güvenlik teşkilatları, sivil toplum örgütleri ve uluslararası güvenlik örgütleri tarafından sağlanabilecek geniş içerikli bir olgudur. Değişen koşullara da bağlı olarak süreklidir. Bu nedenle anayasal bir kurum olan Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’ne önceki dönemlere nazaran daha fazla ihtiyaç bulunmaktadır. Söz konusu kurulun pasifleştirilmesinden ziyade, içerisine sosyal, siyasi, ekonomik, askeri, çevresel konularda uzman kişilerin yanı sıra uluslararası ilişkiler ve özellikle üniversitelerin öğretim elemanlarının dahil edilerek oluşturulması, zamandan ve ortamdan kaynaklanan bir zorunluluk haline gelmiştir. Siyasi degil bilimsel yöntemlerle çalısan teknik bir kurul niteliginde olmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Güvenlik, güvenlik kavramı, güvenlik çesitleri, güvenlik saglayan unsurlar, güvenlik kurumları, ulusal güvenlik, risk, tehdit, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterligi.

Tam metin PDF

Irak’ın Kuzeyi, Irak’ta Meydana Gelebilecek Muhtemel Oluşumlar ve Alınması Gereken Önlemler

North Iraq, Possible Formations to be Occurred in the Iraq and Measures to be Taken

Hasan TURGUT
P.Bnb. 3ncü Kolordu K.Yrd. cılığı 52nci Zh. Tüm. K.lığı,1991 Mezunu.

Sayfa 41 – 66 (26)

Öz
Ortadoğu bölgesi, üç kıtanın birleşiminden kaynaklanan jeostratejik öneminin yanı sıra, dünyadaki mevcut petrol rezervlerinin üçte ikisini bulundurması sebebiyle de büyük bir ekonomik öneme haizdir. Türklerin Irak’ın kuzeyine olan ilgisi Selçuklulara kadar uzanmaktadır. Dokuz yüzyıl Türk hâkimiyetinde kalan Irak, Birinci Dünya Savası neticesinde, özellikle İngilizlerin türlü gayretleri ve oyunları neticesinde elden çıkmış. Sevr Anlaşması ile birlikte bir Kürt devletinin kurulmasının önü açılmış, fakat bunda başarılı olunamamıştır. Ancak o tarihlerde İngiltere’nin ortaya attığı Kürt politikası, batılı devletlerin tamamı tarafından benimsenmiş ve günümüzde hâlen geçerliliğini korumaktadır. Irak'ta yaklaşık 2,5–3 milyon Türkmen yasamaktadır. Irak Devletinin en sadık toplumu olan Türkmenler yıllarca hem Irak Yönetiminin hem de Kürt grupların baskı şiddet ve asimilasyon politikalarına maruz kalmıştır. Irak Türkmenlerinin üçte ikisi; Körfez Savası sonrası 36’ncı paralel olarak bilinen, ancak aslında sanki bir Kürt Devletinin sınırlarını çizercesine tespit edilmiş bulunan hattın güneyinde bırakılarak, Saddam Yönetimine adeta teslim edilmişlerdir. Günümüzde Türkmenlerin ekonomik sosyal ve siyasal pek çok sorunları vardır ve Türkiye'nin desteğini beklemektedirler. Türkiye Ortadoğu’da bir güç merkezi olabilmek ve millî menfaatlerine zarar verebilecek her hangi bir oldubittiye karsı gerekli önlemleri zamanında alabilmek maksadıyla, Irak’ın kuzeyindeki gelişmeleri yönlendirecek kararlar ile taktik ve stratejik seviyede uygulanması gerekli politikaları, zamanında ve etkin olarak belirlemeli ve bir an önce uygulamaya başlamalıdır. Makalenin kaleme alınmasındaki en önemli etkende bu gerçeklerin herkes tarafından proaktif bir yaklaşımla ele alınması gayretleridir.
Anahtar Kelimeler: Irak’ın kuzeyi, Türkmen, Ortadoğu, Federasyon, Petrol.

Tam metin PDF

Avrupa Birliği’nin GAP ve Su Sorununa Yaklaşımı Çerçevesinde Fırat ve Dicle Nehirlerinin Yönetimi Üzerine Tartışmalar

Arguments Regarding the Management of Rivers Euphrates and Tigris within the Framework of EU’s Approach Towards GAP and Water Issues in the Region

Eray ACAR
Dokuz Eylül Üniversitesi İ.İ.B.F, Kamu Yönetimi Bölümü, E-posta: eray.acar@deu.edu.tr

Sayfa 67 – 101 (35)

Öz
Günümüze kadar inkâr edilemez bir gerçeklik olarak; bulunduğu bölgede medeniyetler kurulan, tükendiğinde medeniyetlerin yıkılmasına neden olabilen, uğruna savaşılabilen özelliği ile su, günümüzde kıt bir kaynak olusu nedeniyle, stratejik bir madde özelliği taşır duruma gelmiştir. Ortadoğu’nun bir parçası olan Türkiye, sahip olduğu Fırat ve Dicle Nehirleri’nden dolayı yaşanan su sorununun merkezinde yer almaktadır. AB ile müzakerelerin yol haritası niteliğindeki, Katılım Ortaklığı Belgesi ve Avrupa Birliği Komisyonu İlerleme Raporu gibi bazı belgelerde, Dicle ve Fırat sularının yönetiminin “uluslararası” özel statülü bir idare” ye devredilmesi talebi gündeme getirildi. AB’nin Fırat-Dicle havzalarına ilgisi su ihtiyacından kaynaklanmıyor. Avrupa’nın büyük bölümünde su ihtiyacı bulunmuyor ve kıta su yönetiminde başarılı bir performans sergiliyor. Buradaki ilgi, havzanın stratejik karakterinden kaynaklanmaktadır. Askeri-coğrafi güç, su havzaları ve Kürt sorunu etrafında kazanılacak pozisyonlar, AB’nin önemli ihtiyaçları durumunda. Bu bağlamda Türkiye’nin en önemli meselelerinden biri olan AB'ye tam üyelik müzakerelerinde Türkiye, Fırat-Dicle Nehirleri için ulusal egemenliğinin hiçe sayıldığı bir uluslararası yönetime razı olmayacaktır. Ulus olarak, egemenlik ve bağımsızlığımıza yönelen tehditlere karsı verilen haklı tepkileri Sevr sendromuna kapılmış AB karşıtlığı olarak değerlendirmektense, uluslararası arenada mücadele edilerek kazanılmış hakları ve inisiyatifi elden bırakmadan, AB hedefine yürümek; hem meşru hem de onurlu bir politika olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Su Sorunu, Hukuksal Çözüm, Uluslar arası Yönetim, Egemenlik, Sevr Sendromu.

Tam metin PDF

Uluslararası Siyasal Örgütlenme Modeli Oluşumunun Tarihsel Süreci ve Birleşmiş Milletler Örgütü (1941-1990)

Historical Process of Formation of an International Political Structure Model and United Nations (1941 – 1990)

Hüseyin EMİROĞLU
Yrd. Doç. Dr., Kırıkkale Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, e-posta: hemiroglu_2000@yahoo.com, hemiroglu9@gmail.com

Sayfa 103 – 136 (34)

Öz
Uluslararası İlişkiler disiplininde, uluslararası nitelikli siyasal yapılar arası ilişkinin doğası üzerinde önemle durulmuştur. Bu çalışmaların önemli kısmı, insan doğasından kaynaklanan niteliklerle, uluslararası politikanın yapısını açıklamaya çalışmışlardır. Realistler, uluslararası politikayı bir ‘güç’ ve ‘çıkar’ mücadelesi, uluslararası sistemi de ‘anarşik’ yapıda, iç siyasal sistem yapılanmasından ‘yaptırım uygulama yoksunluğu’ noktasında ayırarak tanımlamışlardır. Buna karşılık idealistler, eğitim ve çevrenin düzenlenmesiyle insan doğasının pozitif özelliklerinin ortaya çıkarılacağını savunmuşlardır. Bu özelliklere sahip insanın kuracağı uluslararası örgütler, barış ve düzenin kurulmasına da hizmet edeceklerdir. Kıta Avrupa’sı devletleri ve medeniyetini büyük yıkıma uğratan Birinci Dünya Savası sonrasında, idealist yaklaşıma uygun olarak tarihsel birikimlerden de yararlanılarak ilk uluslararası siyasal örgütlenme modeli olan Milletler Cemiyeti (MC) kurulmuştur. İdealist söylemlere uygun olarak kurulan MC, realist ilkelere göre isleyen uluslararası politika karsısında iki savaş arası dönemde başarısız olmuştur. İkinci Dünya Savası sürecinde yapılandırılmaya başlayan Birleşmiş Milletler (BM), soğuk savaş döneminde iki düşman blok arasında bir güç mücadelesinin alanı olduğu kadar, diyalog platformu olarak da hizmet etmiştir.
Anahtar Kelimeler: Uluslararası Örgütlenme, Milletler Cemiyeti, Birleşmiş Milletler, Soğuk Savaş, Dünya Düzeni.

Tam metin PDF

Küreselleşme Sürecinde Türkiye’nin Gücü: Siyasi, Askeri ve Ekonomik Açıdan Bir Değerlendirme

Power of Turkey in the Globalization Process: A Political, Military and Economic Evaluation

Fırat BAYAR
Dr., E-posta: f_bayar@yahoo.com.

Sayfa 137 – 156 (20)

Öz
Ekonomik, siyasi, teknolojik/iletişimsel, çevresel/demografik ve kültürel olarak çeşitli boyutlardan oluşan küreselleşme süreci, içinde yasadığımız dünyanın sekilenmesinde köklü değişikliklere neden olmakta; diğer tüm ülkelere benzer şekilde, Türkiye’ye de türlü şekillerde etki etmektedir. Ancak, burada önemle vurgulanması gereken husus, madalyonun diğer tarafına da bakarak, Türkiye’nin de küreselleşme süreci üzerinde türlü etkilerde bulunabildiğidir. Diğer birçok ülke ile kıyaslandığında, Türkiye’nin küreselleşme süreci üzerinde etkide bulunabilme kapasitesi çok daha ileri seviyededir. Bunun temel nedeni, Türkiye’nin sahip olduğu siyasi, askeri ve ekonomik gücüdür. Bu çok boyutlu güç sayesinde Türkiye, gerek bölgesel gerekse küresel anlamda etkin politikalar yürütebilme imkânına kavuşmaktadır. Hâlihazırdaki çalışmanın amacı, küreselleşme süreci içerisinde Türkiye’nin sahip olduğu bu siyasi, askeri ve ekonomik güç unsurlarının incelenmesidir.
Anahtar Kelimeler: Küreselleşme; Türkiye’nin siyasi, askeri ve ekonomik gücü; Türk dış politikası; uluslararası barısı destekleme ve İttifak operasyonları; ekonomik istikrar.

Tam metin PDF

Avrupa-Akdeniz Ortaklığının Avrupa Birliğinin Güvenlik ve Savunma Politikasına Etkileri

Effects of Euro – Mediterrenian Partnership on European Unions’s Security and Defense Policy

Fehmi AĞCA
Kur.Alb., Harp Akademileri K.lığında Lojistik Şube Md.’dür. Halen Dokuz Eylül Üniversitesinde “Avrupa Birliği Güvenlik ve Savunma Politikası” üzerine doktora çalışmasına devam etmektedir.

Sayfa 157 – 172 (16)

Öz
Bu çalışmanın amacı, Avrupa Akdeniz Ortaklığı (AAO)’nın politik ve güvenlik boyutunda yaşanan problemleri, Avrupa Birliği’nin (AB) Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP) kapsamında ele almak, AB üyesi devletler ile Akdeniz güneyindeki ortaklar arasındaki güvenlik algılamalarındaki farklılıkları ve çelişkileri ortaya koymaktır. AAO, Akdeniz çevresinde ortak bir barış, istikrar ve refah alanı yaratmak, toplumlar arasında sosyal, kültürel ve insani dayanışmayı geliştirmeyi amaçlamaktadır. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından geliştirilmeye çalışılan Büyük Ortadoğu Projesinin AAO’ya doğrudan ve dolaylı etkileri bulunmaktadır. NATO’nun Akdeniz Diyalogu ise AAO ile zamanlama ve amaçlar bakımından benzerlikler arz etmektedir. Avrupa güvenlik yaklaşımı uluslar üstüdür ve temel normlardan biri hukukun üstünlüğüdür. Barısın güvencesi ise üye devletlerin demokratik özelliğidir. Akdeniz güneyindeki ülkelerde demokratikleşmeyi engelleyen faktörler ise; rejimin ve devletin güvenliği arasındaki ilişki ile demokratikleşmenin istikrar için risk oluşturduğu düşüncesidir. Bu farklı algılamalar, Akdeniz’in bütünleştirilmesi ve istikrarı açısından AAO’nın zayıf ve etkisiz kalma riskini doğurmaktadır. AB’nin Akdeniz politikasının geliştirilmesi, AB üyesi devletler ile AAO’nun Akdeniz’in güneyindeki ortakları arasında daha yakın işbirliği ve ortak çalışma ortamları yaratılmasına bağlı olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Avrupa-Akdeniz Ortaklığı (AAO), Ortak Dış ve Güvenlik Politikası (ODGP), Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP), Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), NATO’nun Akdeniz Diyalogu, Demokratikleşme.

Tam metin PDF

Osmanlı İmparatorluğu’nun Taraf Olduğu Uluslararası Andlaşmalar İtibarıyla Ermeni Sorunu (1918-1922 Dönemi)

Armenian Problem Within the Scope of International Treaties to Which Ottoman Empire Was Party (1918 - 1922)

Barış ÖZDAL
Öğr. Gör. Dr. Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Siyasi Tarih Anabilim Dalı. e-posta: ozdalb@uludag.edu.tr.

Sayfa 173 – 188 (16)

Öz
Günümüz itibarıyla Ermeni sorunu, basta ABD ve Fransa olmak üzere kimi Batılı devletler ve Avrupa Parlamentosu gibi bazı kurumlar tarafından, 1890'lardan itibaren Osmanlı İmparatorluğu’na karsı silahlı ayaklanmalara girişen Ermeni Komitelerine yönelik olarak Meclis-i Vükela’nın 27 Mayıs 1915 tarihinde aldığı bir “kanun-i muvakkat”ın uygulanmasının, soykırıma yol açtığı iddiası kapsamında tanımlanmaktadır. Söz konusu bu tanımlamalarda Ermeni sorununun, Doğu Sorunu’nun bir parçası olduğu görmezden gelinirken, bu kapsamda kimi tarihsel gelişmeler ile hukuki unsurlar da yadsınmaktadır. Bu bağlamda Ermeni sorunu çalışmamızda, Osmanlı İmparatorluğu’nun 1918–1922 yılları arasında taraf olduğu uluslararası andlaşmaların ilgili hükümleri kapsamında analiz edilmeye çalışılacak ve konunun hukuksal açıdan da günümüz itibariyle Doğu Sorunu kapsamında değerlendirilmesi gerektiği savunulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Ermeni sorunu, Doğu Sorunu, Osmanlı İmparatorluğu, Uluslararası Hukuk, Türkiye Cumhuriyeti.

Tam metin PDF