Arap Baharı Sonrası Körfez Entegrasyonu: Derinleşme mi Dağılma mı?

Gulf Integration in Post-Arab Spring: Deepening or Decaying?

Esra PAKİN ALBAYRAKOĞLU
Asst. Prof., Ph.D., Department of Political Science and International Relations (English), İstanbul Gelişim University, E-mail: epakin@gelisim.edu.tr

Sayfa 1 - 30 (30)

Öz
Uluslararası İlişkiler literatüründe Üçüncü Dünya’daki bölgesel entegrasyona yönelik teorik açıklamalar görece nadirdir. Bu bağlamda, Körfez İşbirliği Konseyi’nin (KİK) kökenleri ve gelişimi, rasyonalist ve eleştirel teorilerden ilgi toplamayı başarmışsa da, hala az çalışılmış konulardır. Bu makale, İnşacılık teorisi çerçevesinde KİK’in tam teşekküllü bir “güvenlik topluluğu”na dönüşüp dönüşmediğini ortaya koymayı amaçlayan bir vaka analizidir. Çalışma özellikle 2010 yılı sonunda başlayan Arap isyanları çerçevesinde Körfez güvenlik topluluğunun gevşek bir topluluktan daha sıkı bir birliğe evrilip evrilmediğini sorgulamaktadır. Bulgular, Birinci ve İkinci Körfez savaşlarında olduğu gibi, “Arap Baharı” olarak adlandırılan isyanların da Körfez bölgesi entegrasyonunda derinleşmeye yol açmadığını ortaya koymaktadır. Süreç, grup dayanışmasında yarattığı kısa süreli bir sıçramanın ardından KİK’in dağılmasına yol açmasa da, üyeler arasındaki mevcut açmazlara yenilerini eklemiştir.
Anahtar Kelimeler: Körfez İşbirliği Konseyi, Arap Baharı, İnşacılık, Bölgesel Entegrasyon, Güvenlik Topluluğu.

Tam metin PDF (İngilizce)

Özgürlük Hareketleri, Maneviyattaki Yaratıcılık ve Ötesi İçin Öneriler: Türkiye Örneği ve AB Söylemi

Liberation Movements, Creativity in the Spirituality and Propositions for Beyond: The Case of Turkey and the EU Discourse

Aslı EGE
Asst. Prof. Ph.D., Marmara University, Faculty of Political Sciences, Department of Public Administration (French). E-mail: asli.ege@marmara.edu.tr.

Sayfa 31 - 56 (26)

Öz
Uluslararası ilişkilerdeki realist teorilerden farklı olarak, maneviyatın sadece bir kişinin kimlik tanımında değil, aynı zamanda milletler ve uluslararası toplum için de vazgeçilmez bir boyut olarak önemi açıktır. Maneviyat, doğası gereği, temelde huzurlu bir varlık olarak kişideki iç ahengin temeli ve aynı zamanda adalet, ahlak ve özgürlük kavramlarının da kaynağıdır ve özellikle özgürlük kavramı manevi bir deneyimin ön koşulu olmaktadır. Bu açıdan her bir özgürlük hareketi de adalet, ahlak ve özgürleşme algısı üzerinden manevi bir deneyimi ifade etmektedir. Diğer yandan, aynen maneviyatın aynı zamanda karşılıklı bağdaşıklığı gerektirmesi gibi, her bir özgürleşme hareketi de uluslararası boyutta tanınmayı arzulayacaktır. Dolayısıyla maneviyat boyutu bireyle kısıtlı kalmamakta, kolektif varoluş anlayışı içerisinde, kişiden, ulusa ve oradan uluslararası düzeylere doğru bir gelişim ortaya koymaktadır. Maneviyattaki yaratıcı düşünceninkaynaklandığı faktörlere de bunlardır. Diğer yandan, özgürlük hareketlerinde olduğu gibi, Türkiye’nin Avrupa Birliği söylemi de maneviyat unsurunu da içeren olumlu bir tanınma arayışındadır. Bu anlamda, Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde mevcut en önemli boyut, öne sürüldüğü üzere demokrasi odaklı değil, fakat bu ülkenin, “öteki”nin tanımında farklı bir manevi alana dâhil olmasıdır. Dolayısıyla, makale, Türkiye’nin AB söyleminin tıkanmasındaki nedenin maneviyat boyutu değil, maneviyatın kültürel bir bariyer olarak alınmasında yattığı sonucuna varmaktadır. Diğer yandan, manevi olan aynı zamanda farklı kültürel alanlara referans gösterse de, makalenin ilerisi için önerileri kültürün özellikle de küreselleşme çağında zoraki olarak rekabet edebilir olması gerekliliği üzerinde durmaktadır. Gerçekten de, küreselleşeme, kültürel standartların eşit bir zemin üzerinde temsili adına kültürlerin rekabet edebilirliğini gerektirmektedir. Nihayet, makale, maneviyattaki yaratıcılığın mevcut uluslararası sistemin realist yaklaşımlarını da ortak bir dünya barışı için değiştirmekteki gücünü vurgulamaktadır. Dolayısıyla, böyle bir perspektifi olanaklı kılmak için, maneviyat dinlerden çok daha geniş bir kategoride ele alınmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Maneviyat, yaratıcılık, kültür, küreselleşme, Türkiye, Avrupa Birliği.

Tam metin PDF (İngilizce)

Afrika’da Barış ve Güvenliğin İnşasında Kıtasal Yaklaşım: Afrika Barış ve Güvenlik Mimarisi

Continental Approach to Peace and Security Building in Africa: African Peace and Security Architecture

Soner KARAGÜL ve İbrahim ARSLAN
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Biga İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi. E-posta: sonerkaragul@comu.edu.tr.
Dr., Araştırmacı. E-posta: arslan1961@yahoo.com.

Sayfa 57 - 98 (42)

Öz
Yüzölçümü ve nüfus yoğunluğu bakımından dünyanın ikinci büyük kıtası olan Afrika, barış ve güvenlik açısından en istikrarsız bölgedir. Gerek sömürge geçmişi, gerekse konjonktür, kıtada barış ve güvenliğin tesis edilmesini güçleştirmektedir. Afrika’daki istikrarsızlıklar, ülkelerin ekonomik ve politik zayıflıkları; etnik çatışmaları tırmandıracak sosyo-politik ortamın mevcudiyeti; bazı kıt kaynakların ürettiği çatışma ortamı ve küresel rekabete konu doğal kaynaklar gibi pek çok nedenden kaynaklanmaktadır. Afrika’daki barış ve istikrarın sağlanmasına yönelik girişimler sınırlı ve yetersizdir. Afrika Birliği Örgütü’nün 1963’ten itibaren bu yöndeki çabaları Afrika’daki çatışmaları önleyememiştir. 2002 yılında dönüşüm geçiren ve Afrika Birliği adını alan örgüt, Afrika Barış ve Güvenlik Mimarisi ile kıtada barış ve güvenliğin sağlanmasına yönelik çabalarını sürdürmektedir. Bu çalışmada, değişen dünyada güvenliğe yönelik mevcut tehditler doğrultusunda kıtasal ve küresel güvenliği ilgilendiren Afrika Barış ve Güvenlik Mimarisi, Afrika’nın entegrasyon sürecindeki üçüncü kurumsallaşma olan Afrika Birliği bağlamında incelenmektedir.
Anahtar Kelimeler: Afrika Birliği, Afrika Barış ve Güvenlik Mimarisi, Ani Müdahale Gücü, Barış ve Güvenlik Konseyi.

Tam metin PDF

Kosova’nın Bağımsızlık Süreci Kapsamında ABD Dış Politikasının Analizi

Analysis of U.S. Foreign Policy in the context of the Independence Process of Kosovo

M. Cem OĞULTÜRK
Dr., İkm. Yb., 51’inci Mot. P. Tug. K.lığı, E-posta: cogulturk@gmail.com.

Sayfa 99 - 132 (34)
 

Öz
Bu çalışma ABD’nin Kosova politikasını Türkiye ile ilişkilerinden bağımsız, Amerikan perspektifinden incelemektedir. Özellikle Clinton Doktrini kapsamında, ABD Balkanlara yönelik gerçekleştirilen insani amaçlı askerî müdahalelerde, kurumsal yapılar olan BM ve NATO’yu harekete geçirerek uluslararası toplum ile beraber hareket etmiştir. Ancak arka planda ABD hegemonyasının küresel olarak kurulması ve gelecekte yapılacak müdahalelere altyapı hazırlanmıştır. ABD öncülüğünde NATO müdahalesi ile Kosova’da göreceli de olsa güvenlik sağlanmış ve neticede Kosova bağımsızlığını elde etmiştir. Bu çalışmada, ABD’nin Yugoslavya’nın parçalanması sürecinden günümüze Kosova politikasındaki süreklilik ve değişiklikler ortaya konulurken, ABD hegemonyasının Balkanlarda ulaşmak istediği hedefler irdelenmektedir.
Anahtar Kelimeler: Amerikan Dış Politikası, Kosova, Hegemonya, Balkanlar, İnsani Müdahale.
 

Tam metin PDF

ABD Ulusal Güvenlik Stratejisinin Küresel Uygulayıcıları: Coğrafi Muharip Komutanlıklar

The Global Agents of the United States’ National Security Strategy: The Geographical Combatant Commands

Oktay BİNGÖL
Dr., Başkent Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Görevlisi. E-posta: fertel1999@gmail.com.
 

Sayfa 133 - 166 (34)

Öz
ABD’nin Soğuk Savaş döneminden günümüze kadar uygulamaya koyduğu ulusal güvenlik stratejileri önemli değişimler geçirmiştir. Özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde sert güçle beraber yumuşak güç uygulaması gittikçe önem kazanmıştır. 11 Eylül saldırıları sonrası gündeme gelen önleyici savaş, tek taraflılık ve uluslararası hukukun sıklıkla ihlal edilmesi gibi uygulamalar 2000’li yılların sonuna doğru çok taraflılık, daha fazla diplomasi ve iş birliği gibi yumuşak güç unsurları ile yer değiştirmeye başlamıştır. ABD ulusal güvenlik stratejilerinin uygulayıcı aktörlerinin başında gelen, II. Dünya Savaşı’nın ilk yıllarından günümüze kadar faaliyet gösteren ve Dünya’nın değişik bölgelerinde sorumluluk sahaları tahsis edilmiş olan coğrafi muharip komutanlıklar bu değişime uyum sağlamıştır. Kuruluşlarından bugüne kadar yaklaşık 70 yıllık dönem içerisinde bu komutanlıkların karargâh yapıları önemli oranda sivilleşmiş ve bakanlıklar/kurumlar arası teşkilata dönüşmüştür. Komutanlıkların görevleri de değişime uğramış, savaş planlaması gibi klasik askerîişlevlerden ziyade insani yardım, iş birliği, diyalog, kamu diplomasisi ve stratejik iletişim gibi farklı işlevler önem kazanmıştır. Bu değişimler, 21. yüzyılda coğrafi muharip komutanlıkların etkinliklerini sürdürmelerini sağlamıştır. Askerî komutanlıkların Soğuk Savaş sonrası dönemde ABD dış politikasında bu denli etkin olması eleştirilmekte ve aynı görevleri yerine getirecek sivil yapılar kurulması önerilmektedir. Ancak ABD karar vericileri emir komuta birliği, yönetimde sadelik, kaynak tasarrufu ve gayret birliği prensiplerinin sağladığı büyük avantajları sivil görünümün sağlayacağı muğlâk faydaya tercih etmekte; dolayısıyla muharip komutanlıklar ABD ulusal güvenlik stratejilerinin temel uygulayıcıları olarak varlıklarını sürdürmektedir.
Anahtar Kelimeler: ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi, Coğrafi Muharip Komutanlık, Soğuk Savaş, Sert Güç, Yumuşak Güç

Tam metin PDF

Afgan Ulusal Ordusunun Kayıp ve Firarla İmtihanı: Karşılaştırmalı Bir Analiz

Afghan National Army Challenge with Attrition: A Comparative Analysis

Barış ATEŞ
Doktora Öğrencisi, Gazi Üniversitesi. Yazar Mayıs - Kasım 2013 arasında ISAF'da görev yapmıştır. E-mail: ates_baris@hotmail.com.

Sayfa 167 - 194 (28)

Öz
Bu makale, ABD liderliğindeki koalisyon kuvvetlerinin on yıldır devam eden etkili ve sürdürülebilir bir Afgan Ulusal Ordusu oluşturma çabalarını ve bu süreçte karşılaşılan en büyük sorun olan “kayıp ve firar”ın sebeplerini anlamaya çalışmaktadır. Askerlerin her yıl yaklaşık üçte birinin başta firar olmak üzere değişik nedenlerle ayrılması sonucunda tecrübeli ve sürdürülebilir bir ordu kurma hedefine ulaşılamamaktadır. Tarihsel kayıtlar benzer sorunun Sovyet dönemi Afgan Ordusunda ve 2003 sonrasında kurulan Irak Ordusu’nda da yaşandığını göstermektedir. Koalisyon kuvvetlerinin çekilmesine 15 ay gibi kısa bir süre kalmışken Afgan Ordusunun ülkede istikrarı sağlayabilme yeteneği konusundaki beklentiler “kayıp ve firar” oranlarının gölgesinde kalmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Afgan Ulusal Ordusu, Kayıp, Firar, Personel Mevcudunun Korunması, Sovyet Dönemi Afgan Ordusu, Irak Ordusu.
 

Tam metin PDF (İngilizce)

Kitap Tanıtımları

Yayım Esasları